Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

DAVA : Davacı, ücret alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde duruşmalı olarak davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş ise de; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 438. maddesi gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkette aralıksız ve kesintisiz 07.11.2008-15.01.2010 tarihleri arasında çalıştığını, şirket evraklarında ve kuruluş çalışanlarının görevleri formunda müvekkilinin, yönetim kurulu başkan yardımcısı, şirket genel müdürü ve mesleğinin ziraat mühendisi olması ve İyi Tarım Uygulamaları Kontrolörü Sertifika sahibi olması dolayısıyla da şirkette kontrolör olmak üzere üç ayrı görevinin bulunduğunun belirtildiğini, yine bakanlığın ilgili birimine hazırlanan şirket kuruluş dosyasında da davacının şirket genel müdürü olarak görevlendirildiğinin belli olduğunu, davalı şirkette yönetim kurulu üyelerine ücret ödenmeyeceğine dair karar alındığından müvekkilinin bu görevi sebebiyle herhangi bir ücret talebi olmadığını, ücret alacağının genel müdür, ziraat mühendisi ve kontrolör olarak çalışmaları sebebiyle mevcut olduğunu belirterek ücret alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacının 07.11.2008 tarihinde %10 hisseli ortak olarak aynı gün gerçekleştirilen Genel Kurul kararı ile "yönetim kurulu başkan yardımcılığı" görevine getirildiğini, bu görevin dışında davacıya hiçbir karar ile başka bir alanda görevlendirme verilmediğini, şirkette işveren sıfatına haiz olup kesinlikle işçi sıfatının bulunmadığını, davacı ile aralarında hiçbir iş sözleşmesi, iş ilişkisi ve ücret sözleşmenin mevcut olmadığını, davacı ve diğer üç Ziraat Mühendisi arkadaşının şirketin de ortağı olarak işlemler yürütüp şirket kaynaklarını kullandıklarını ancak şirketin davacının etkin olduğu dönemde hiçbir gelir elde edemediğini, yönetim kurulunda başkan yardımcılığı görevini ifa eden davacının hiçbir şekilde ücret alacak hakkının olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, davacı ziraat mühendisinin davalı anonim şirketinin %10 ortağı olduğu gibi ayrıca kontrolör olarak fiilen de çalıştığı yazılı belgeler, tanık anlatımları ve davalının tevilli ikrarı ile ispatlandığı gerekçesi ile bilirkişi raporuna göre davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

4857 sayılı Kanun'un 1. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4. maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir. Aynı Kanun'un 2. maddesinde, bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez.

4857 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasına göre, iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir.

İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayıran en önemli ölçüt bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede, iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağımlılığı vardır.

Tüzel kişilerde yönetim hakkı ile emir ve talimat verme yetkisi organlarını oluşturan kişiler aracılığıyla kullanılır. Tüzel kişiler yönünden tüzel kişinin kendisi soyut işveren, tüzel kişinin organını oluşturan kişiler ise somut işveren sıfatını haizdir.

Ticaret şirketleriyle tüzel kişilerde somut işveren sıfatını taşıyan organ bir kurul olabileceği gibi tek başına bir kişiye verilen yetki çerçevesinde gerçek kişinin de organ sıfatını kazanması mümkündür.

Limitet, hisseli komandit ve kolektif şirketlerde yönetim yetkisi şirket ortaklarından birine bırakıldığında, bu kişi müdür sıfatıyla kişi-organ sayılır. Türk Ticaret Kanunu'nun 319. maddesine göre, anonim şirketler yönünden yönetim ve temsil yetkisinin yönetim kurulu üyelerine bırakılması halinde, bu kişi veya kişiler kişi-organ sıfatını kazanır. Şirketi temsil ve yönetime yetkili kişi-organ sıfatını taşıyan kişiler işveren konumunda bulunduklarından işçi sayılmazlar.

4857 sayılı Kanun'a tabi genel müdür olarak çalışanların aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olmaları halinde kişi-organ statüsünü taşıyıp taşımadıklarının araştırılması gerekir. Genel müdürün organ sıfatını kazanmaksızın yönetim kurulu üyesi olması halinde, “genel müdürlük görevi” sebebiyle iş ilişkisinin devam ettiği sonucuna varılmalıdır. Buna karşın şirketi temsil ve ilzama yetkili kişi-organ sıfatı kazanılmışsa, işçi ve işveren sıfatı aynı kişide birleşemeyeceğinden iş ilişkisinin bulunmadığı kabul edilmelidir.

5521 sayılı Kanun'un 1. maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.

Somut olayda, davacının dosyadaki bilgilere göre davalı işyerinde yönetim kurulu başkan yardımcılığı, genel müdür ve kontrolör sıfatlarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı tüm görevleri birlikte değerlendirildiğinde işçi ve işveren sıfatı aynı kişide birleşemeyeceğinden davacının kişi organ vasfında olması sebebiyle işçi vasfı bulunmamaktadır. Hal böyle olunca mahkemece bu durumda görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek olması halinde ilgiliye iadesine, 11.05.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.