Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat K1 ile davalı F1 Ltd. Şti.vekili avukat K2'un gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, avukat olduğunu, davalı F2 Makine şirketinin vekili olarak diğer davalı F1 şirketi aleyhine icra takibi başlattığını, borçlu tarafından takibe itiraz edilmesi üzerine takibin durduğunu, müvekkili şirket tarafından itirazın iptali davası açılması için masraf ve belgeleri vermesini beklerken 23.10.2012 tarihinde haksız yere azledildiğini, davalı müvekkil şirket yetkilisince icra dosyasından borçludan tüm alacaklarını aldığından bahisle feragat edildiğini öğrendiğini, davalıların haricen anlaştığını, Avukatlık Kanunu'nun 165. maddesi gereğince vekalet ücretinden birlikte sorumlu olduklarını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla akdi ve kanuni vekalet ücreti karşılığı 36.001,27TL'nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar F2 makine şirketi ve K3'a usulüne uygun tebligat yapılmış, yargılamaya katılmamışlar, davalı F1 şirketi, aleyhinde başlatılan takibe dayanak faturalar nedeniyle alacaklı şirkete borçlarının olmadığını, alacaklı şirket yetkilisi ile yapılan görüşmede fatura alacaklarının tahsilat makbuzları ile ödendiği ispat edildiğinden şirket yetkilisinin dosyadan tek taraflı feragat ettiğini, icra takibinden önce borç ödendiğinden feragati kabul etmediklerini, Avukatlık Kanunu 165. maddeye göre sorumlu tutulamayacaklarını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece asıl davada, davalılar F2 Makine şirketi ve K3'a yönelik açılan davanın kabulüne, davalı F1 şirketine yönelik açılan davanın ise reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalı F2 şirketi vekili olarak diğer davalı F1 şirketi aleyhine alacağın tahsili için icra takibine giriştiğini, takibin kesinleştiğini, ancak, icra takibinin tarafları şirketlerin anlaşmaya varmaları üzerine davalı F2 şirketi yetkilisince icra takibi dosyasından feragat edildiğini, vekalet ücretinden tarafların sulh olmaları nedeniyle birlikte sorumlu olduklarını iddia ederek alacağın tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır. Mahkemece, sözleşmenin tarafı olmayan karşı tarafın " birden çok olan iş sahipleri" tanımı içinde sorumlu olamayacakları, bu nedenle davalı F1 şirketinin sorumluluğunun bulunmadığı kabul edilerek davalı F1 şirketi yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

Davanın dayanağını teşkil eden Avukatlık Kanunu'nun 165.maddesinde, “sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf, avukatlık ücretinin ödenmesi hususunda avukata karşı müteselsilen sorumludurlar.” hükmü mevcut olup, davanın sulh ile sonuçlanması halinde, avukat müvekkilinden aralarındaki ücret sözleşmesinde kararlaştırılan miktarın tamamını isteyebileceği gibi davada sulh olunan miktara göre karşı tarafa yükletilen vekalet ücretini de isteyebilir. (Bkz. HGK.’nun 16.2.1994 T. 1993/13-810 E. 1994/60 K. sayılı kararı) Aynı sorumluluk, müvekkille sulh anlaşması yapan karşı taraf için de geçerlidir. Avukatla müvekkili arasında ücret sözleşmesi bulunmaması (veya sözleşmenin geçersiz olması) halinde, müvekkilin ve müvekkille sulh anlaşması yapan hasmın, sulh olunan miktar üzerinden, gerek Avukatlık Kanununun 164/4. maddesinde düzenlenen (müvekkilin avukata ödemesi gereken) akdi vekalet ücretinden, gerekse Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde düzenlenen (hasma tahmili gereken) vekalet ücretinden müteselsilen sorumlu olduklarının kabulü gerekir. Burada, kanundan doğan teselsül hallerinden biri söz konusu olup, Borçlar Kanununun 163. maddesinde düzenlenen "alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir" hükmüne göre, müteselsil sorumluluğun gereği olarak, sulh sözleşmesinin taraflarının her biri borcun tamamından sorumludur. Buna göre alacaklı alacağının tamamını, her iki taraftan da talep edebileceği gibi, dilerse sadece birinden de talep edebilir.

Somut olayda, her ne kadar mahkemece vekalet sözleşmesinin tarafı olmayan davalı F1 şirketinin 165. maddede yer alan “birden çok olan iş sahipleri” tanımı içerisinde yer almayacağı gerekçe gösterilerek bu şirket yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de, yukarıdaki açıklamalar ve dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre tarafların sulh olması halinde her iki taraf da ücretten birlikte sorumludur.

Bununla birlikte davalı F1 şirketi, icra takibi başlatılmadan önce takibe dayanak fatura bedellerinin alacaklıya ödendiğini, bu hususun alacaklıya ispat edilmesi neticesinde alacaklının icra takibinden feragat ettiğini, tahsilatların ticari defterlere işlendiğini savunmuştur. O halde mahkemece, açıklanan bu ilke ve esaslar doğrultusunda, davalı F1 şirketinin bu yöndeki delilleri toplanarak, icra takibine dayanak faturalar nedeniyle davalı F2 şirketine takipten önce bir borcu olup olmadığı, icra dosyasına sunulan 10.10.2012 tarihli dilekçe de incelenmek suretiyle taraflar arasında sulh bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 1480,00 TL duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/02/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.